NATO’nun Litvanya zirvesi ve Türkiye’nin sergileyeceği tavır!..
Yer: Litvanya’nın başkenti Vilnius…
Ana konu: Ukrayna ve Rusya ile süren savaş…
Neden Litvanya?
Öyle ya; Litvanya bir Baltık devleti ve eski Sovyetler Birliği toprağı: neden bu minik ülke seçildi diye sormak en akla gelen soru…
Nedeni şu;
Bu zirvenin ana amacı Ukrayna savaşı üzerinden Rusya’ya çekilen ayarı artırmak ve sertleştirmek…
Zirvenin ana başlıklarına gelirsek;
—Ukrayna’ya destek,
— NATO-Ukrayna ilişkilerinin üst seviyeye çıkarılması,
—Ukrayna’nın NATO üyelik perspektifi,
—İttifak’ın Rusya’ya karşı yeni askeri planları,
—İsveç’in üyeliği ile savunma harcamaları…
Gelin bu zirve öncesi neler oldu ve oluyor; ona bakalım.
Mesela, Rusya ve Putin’in paramiliter canavarı Wagner’in Moskova’ya yürümesi ve Putin’in ön alma şeklinde diyebileceğimiz bir adım atarak Wagner lideri Prigojin’i Belarus’a bir nevi sürgün etmesi.
Mesela, ABD Başkanı Biden’ın İsveç Cumhurbaşkanı ile görüşmesi,
Mesela, ABD Dışişleri Bakanı Bilinken’in Çin seyahati ve sonrasında kahir ekseriyeti NATO çatısı altında olan 15-20 ülke Dışişleri Bakanıyla yüz yüze veya telefonla görüşmesi,
Mesela, bir dönem “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir” diyen Fransa’da yaşanan/yaşatılan göçmen kaynaklı sokak olayları,
Mesela ve bence Türkiye açısından da çok büyük önem atfedeni; Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky’nin Türkiye ziyareti, yaptığı görüşmeler ve Türkiye’den aldıkları…
Özellikle Rusya ve Putin’le ilişkileri iyi olan, her iki ülkeyle de görüşebilen ve neredeyse Rusya’nın bölgede dışa açılan tek kapısı olan Türkiye ve Erdoğan’ın Zelensky’yi davet etmesi ve iki gün boyunca İstanbul’da ağırlaması içerik kadar sembolik açıdan da oldukça manidar.
Hatta Rusya tarafından bir anlaşmaya istinaden Türkiye’ye verilmiş olan Ukrayna Azov Taburu komutanlarından beşinin Zelensky’ye teslim edilmesi durumu var ki; farklı ve Türk-Rus ilişkisi açısından belki de ilginç yenilikler getirecek ölçüde manidar bir tavır.
Neden önemli?
Çünkü Rusya’nın açıklamalarına bakınca bundan pek de hoşnut olmadıklarını görüyoruz.
Ne diyor Kremlin Sözcüsü Peskov:
“Hiç kimse bize bu konuda bilgi vermedi.
Anlaşmaların şartlarına göre belirtilen bu kişilerin ihtilafın sonuna kadar Türkiye Cumhuriyeti’nde kalmaları gerekirdi.
Mevcut anlaşmaları bu şekilde ihlal etmek hiç kimseye yakışmaz!”
Tüm bu gelişmeler çerçevesinde kişisel olarak görüştüğüm, kimi makale ve yorumlarını takip ettiğim uluslararası gözlemciler de bu zirvede Türkiye’nin önemine ve farklı bir yaklaşım sergileyeceklerine parmak basıyorlar.
Nasıl?
Öncelikle Karadeniz’e en büyük kıyı ülke Türkiye,
Keza, İsveç’in NATO’ya girmesinin Türkiye’nin onayına bağlı olması,
Hakeza, ABD’den sonra en büyük kara gücüne sahip NATO ülkesi Türkiye…
Peki, Türkiye ne yapıyor? Doğru mu yapıyor veya yanlış mı oynuyor?
Bence ve belki de ilk defa bu kadar isabetli adımlar atıldığını görüyorum.
Gerçek bir “kazan-kazan” stratejisi yürütülüyor gibi görünüyor.
Başlayan bu yaklaşımda, acaba seçim öncesi yapılan arka kapı görüşmelerin/özellikle Rusya karşıtı güç ve akıl sahipleriyle oluşturulan yeni diyalogların veya Türkiye’nin güvenlik/diplomatik/istihbari hafızasına sahip birinin Dışişleri Bakanı yapılması mı veya hepsi birden mi etkili oldu/oluyor; onu bilemem ama Türkiye’nin diplomaside farklı bir konsept ve yeni bir trendle hareket ettiği aşikar!
Erdoğan’ın, Zelensky görüşmeleri esnasında Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne/savaşın bir an evvel bitirilmesine ve Kırım bölgesine dair yaptığı açıklamalar tavrının NATO konseptinden yana olduğunu apaçık gösteriyor.
Kimi çevreler Putin’le olan dostluğuna ve Rus-Türk ticari aktivitelerine istinaden Erdoğan’ın böyle bir çıkış yapabileceğini; hatta Azov Taburu liderlerini Zelensky’e vereceğini hiç beklemiyordu.
Ama devletlerarası ilişkilerin, menfaat ilişkisi üzerine kurulu olduğuna işaret eden bu adımın ve hatta bundan sonra farklı birkaç adımın daha atılacağını özel ve önemli birkaç mahfilden işitmiştim.
Ki öyle de oldu…
Arkadaşlar,
Rusya karşıtı yazılarımı okuyanlar hatırlar;
Ne Rusya ne Amerika,
Hem Rusya hem Amerika gibi yaklaşımların faydasına parmak basmıştım.
Üstelik bunları söylerken Türk-Rus/Putin-Erdoğan ilişkileri kankaca bir bahar havası içindeydi.
Herkes Rusyacı/Avrasyacı/Büyük Doğucu ve Çinci olup çıkıvermişti…
Ama bu işler öyle değildi işte.
Doğru olan şuanda geldiğimiz nokta ve dün öyle idi bugün de böyle yaklaşımıdır.
Yani Türkiye’nin menfaatleri dün Putin’le yakın olmaya yatkındı bugünse NATO ve ABD konseptine…
Üstelik güncelin şehvetine kapılıp,
Küresel gelişmeleri ve gerçekliği doğru okuyamayıp,
Rubleci/Yuancı aforizmatik ve fantastik ekonomistler türeyivermişti ve doların saltanatı ha bitti ha bitecek diyorlardı.
Ne oldu beyler!
Buyurun; hani NATO bitiyordu,
Hani dolar ve Amerika eriyordu,
Hani Avrupa, Amerika’ya rest çekecek ve gerekirse yönünü Çin ve Rusya’ya dönecekti. Neticede petrol/doğalgaz ve hammadde açısından Rusya ve Çin’e muhtaçtı!
Hani ışık doğudan yükseliyordu ve batı batacaktı!
Geçin beyler geçin!
Güneş balçıkla sıvanmıyor,
Güç neredeyse akıl da orada,
Akıl ve güç neredeyse para da orada,
Ve tabi silah da…
Sonuç:
Başlayacak NATO zirvesi Türkiye açısından çok önemli.
Farklı ve ülkemiz lehine fırsatlar içerebileceğini düşünüyorum.
Umarım ve inanıyorum ki zirveyi en verimli şekilde geçireceğiz.
Çünkü bunun sinyallerini görüyor ve duyumlarını alıyorum.
Zirve sonrası, Türkiye’nin NATO ittifakıyla bağına dair daha güçlü vurgu yapılacak; küresel ekonomide ve siyasette belirsizliğin hakim olduğu günümüz koşullarında Türkiye için daha belirgin ve pozitif gelişmeler içeren beyanlara şahit olacağımız kanaatindeyim.
Yaşayıp göreceğiz…