Cengiz Aygün Bu tarz dilek ve temennilerimiz artık bir ritüel ve klişeye dönüştü, neredeyse.
Daha iyiyi, daha güzeli ve ümidi içeren söylem ve temennilerin realize olmasını ben de canı yürekten istiyorum.
Ama ne yazık ki, 2019’a girerken pek de ümitvar ve iyimser değilim.
Klişe iyi dilek ve planların temenniden ibaret kalacağını düşünmek iç acıtıcı geliyor.
Fakat gerçekleri görmeden, yüzleşmeden ve realiteler ışığında hazırlıklı olmadan, sadece iyi dilek ve temennide bulunmak hayal kırıklığını artırmaktan başka bir şey yaşatmıyor.
Çok üzgünüm…
Bizi oldukça zorlu, riskli ve bir önceki yıldan daha çetin bir yeni yıl bekliyor.
2001 Büyük ekonomik krizinden bu yana herkesi bir şekilde etkileyen kur krizi 2018’de yaşandı ve maalesef hala etkilerini sürdürüyor.
Alım gücünü düşüren, hayat pahalılığını artıran ve toplumun her katmanını, şu veya bu ölçüde, ciddi anlamda etkileyen krizin yansımaları hala devam ediyor.
Cumhurbaşkanı’nın tüm çaba, uyarı ve gayretlerine rağmen sorunun vahameti tam anlamıyla kavranmış değil ve hala tüm ciddiyetiyle önümüzde duruyor.
Böylesi bir ekonomik travma ile 2019’a giriyoruz.
2019 küresel bazda da ciddi sorunlarla mücadele gerektirecek.
Küresel boyutta hemen her olayın, direk veya dolaylı yansımalarıyla da yüzleşmek zorunda kalacağız
Bölgesel bazda kronikleşmiş sorunlarla ilgili ciddi kırılmalar müşahede edebiliriz.
Burada 2019’a ilişkin küresel ölçekli sıkıntı, sorun ve gelişmeleri bir kenara koyarak ülkemiz ve bölgemiz özelindeki gelişme ve değişmelere parmak basmak istiyorum.
2019 Mart sonunda yerel seçimlere gidecek olmamız çok boyutlu ve sonuçlu bir handikap olarak karşımızda duruyor.
Bu durum, özellikle ekonomik sorunlar için radikal ve köklü önlemler alınmasını geciktirecektir.
Bu ise, Mart sonrası daha “acı reçetelerle” karşı karşıya kalacağımızın göstergesidir.
Seçim nedeniyle kemer sıkma ve yapısal önlem alma konusunda gerekli adımların Mart sonrasına bırakılacağı; 2019’un zorlu ve kayıp bir yıl olacağının işaretidir.
Herşeye hazırlıklı olmalıyız.
2019’u tozpembe gibi düşünürsek bedeli ağır olabilir.
Bu bağlamda en kötüye hazırlıklı şekilde konumlanmak, en zoru göğüsleyecek şekilde ve minimize bir beklentiyle strateji geliştirmek zorundayız.
Özellikle, özel sektörde ciddi küçülmeler ve gider azaltıcı adımlar peşpeşe gelecektir.
Bu da, işsizlikle alakalı dramatik sonuçlara sebebiyet verebilecektir.
Hükümetin, aldığı ve alacağı yapısal kararları muhtemelen Seçim sonrasında uygulamaya başlayacak olması, ekonomik hastalığın tedavisinin erteleneceğine ve yılın ilk yarısının biraz da boşa geçeceğine işarettir.
Ekonomik sorunların yanında toplumsal kutuplaşma ve ayrışma olgusu sosyolojik bir risk noktasına ulaşmış görünmektedir.
Ne yazık ki, arifesinde olduğumuz seçim atmosferi bu girdabı daha da derinleştirecektir.
Aslında gerginliğin bir strateji gibi kullanılmasının toplumsal bazlı yüksek risk taşıdığı bir evredeyiz.
Seçim kampanya ve çalışmalarında buna azami dikkat edilmesi gerekirken, açıkcası bu konuda da pek ümitli değilim.
Daha şimdiden liderlerin söylem ve politik reflekslerinin agresif bir boyut taşıyacağını gösteriyor.
Bu ise, daha önce yaşanan seçim dönemlerinden daha yıkıcı etkiler uyandırabilecekderin ve görünmez bir tehlikedir.
Yaşanan ve etkileri hala süren ekonomik kriz de tetikleyici bir fonksiyon gösterecektir.
Keşke tüm parti ve liderler bu konuda daha duyarlı olsalar da; bu seçimde hoşgörü, tahammül ve pozitif yarışı önceleseler…
Ama ne yazık ki, durum pek iç açıcı görünmüyor.
16 yıldır kaybeden bir muhalefet ve kazanan ama son kertede ilk defa ciddi kayıp kaygısı taşıyan bir iktidar var.
Hal böyle olunca, her iki taraf da saflarını sıklaştırmak, seçmeni konsolode, kazançları maksimize, kayıpları minimize etmek maksadıyla, maalesef pek de meşruiyet kaygısı duymaksızın, her türlü enstrümanı sahaya
süreceklerdir.
Bu tarzı siyaset ve politik refleks her iki tarafta da ciddi yaralar açacaktır.
İlk defa kazanan ve kaybedeni olmayan bir seçimin arifesindeyiz.
Öyle bir hal ki; kazanan bile kazandığına sevinemeyecektir.
Çünkü yapılacak olan vahşi, acımasız, agresif ve hatta bel altı vuruşu bile alternatif gören kampanya süreci her iki tarafı ve haliyle milleti de çok fazla yıpratacaktır.
Bu durum 2019’un ikinci yarısında ülkede yeni siyasi arayışların ortaya çıkmasına sebebiyet verirse kimse şaşırmasın.
Eğer iktidar ve AK Parti, sorumluluk içinde ve küfe sırtımda bilinciyle hareket etmezse, muhalefet her yolu mübah sayan bir zihniyetle, saldırgan bir düşünceyle bodoslama dalarsa; her iki cephe de aşırı derecede sıkışacaktır.
Bu ise, her iki tarafta da karışıklık ve memnuniyetsizliklere yol açacak olup; farklı ve aykırı seslerin yükselmesi sonucunu doğuracaktır.
Ve aykırı sesler bir defa yükseldi mi; artık insicam ve ahengin sağlanması ve eski disiplin ve otoritenin tesisi mümkün olmayacaktır.
Özellikle AK Parti ve başkan adaylarının sorumluluk içinde hareket etmesi, Cumhurbaşkanı’nın stratejik akıl, söylem ve prensiplerine riayet ederek çalışma yürütmesi en temel zorunluluktur.
Yoksa bencillik, kayırmacılık, kibir ve halktan uzak üstenci yaklaşım, seçim sonucunda olağanüstü sürprizler yaşatabilir.
Ummadık kayıpları beraberinde getirir.
Böylesi bir seçim atmosferi ve ortaya çıkacak sürpriz sonuç 2019’un ikinci yarısının sıkıntı ateşini, daha da körükleyecektir.
Kamu yönetimi yaralanır, özel sektörün dibe gidişi hızlanır.
Bu ise durgunluk; dolayısıyla da enflasyon, faiz ve işsizlik demektir.
Hele de küresel ve bölgesel risklerin maksimum düzeyde seyrettiği bir zeminde, içeride ihtilaf ve kavganın artması bizi daha müşkül durumlara düşürür.
Yeni bir yıla girerken herkese seslenmek istiyorum.
2019 kolay olmayacaktır ve metanet içinde hazırlıklı olalım.
2019 Mart seçimlerine giderken kırmadan dökmeden, incitmeden çalışma yapmaya itina gösterelim.
Kutuplaştırıcı, kamplaştırıcı ve ayrıştırıcı söz ve söylemlerden uzak duralım.
Toplumsal zemin ve sosyolojimizde, zaten yeterince husumet, agresiflik ve nefret var.
Daha bir yenisine inanın toplumsal direncin tahammülü yok ve kaldıramaz haldeyiz.
Gelin bu defa, hoşgörü, saygı ve zerafeti esas alarak seçim çalışmalarını yürütelim.
Bizim bizden başka kimsemiz yok ve biz bize muhtacız.
Gelin sıraladığım tüm kaygıları ve/veya hiç olmazsa bir kısmını çürütelim.
İnsana saygı ve insanı odak alan bir refleksle yarışalım.
Yoksa zayıf düşeriz.
Zayıf düşersek; gelen küresel saldırılara göğüs geremeyiz.
Sözlerim teveccüh görür mü bilemem; ama, ben yine de söyleyeyim istedim…
Herkesin, hepimizin, tüm milletimizin, bütün okurlarımın yeni yılını kutluyorum….
Yeni yılda, “Bir Portre” yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlar..